Amasya Ferhat Şirin Müzesi, Aşıklar Müzesi

Ferhat İle Şirin Aşıklar Müzesi

   Türkiye’nin ilk ve tek Aşıklar Müzesi unvanına sahiptir. Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı ve Romeo-Jüliet’in aşk hikayeleri sahnelemektedir. Müzede ayrıca Mevlana ve Hacı Bektaş Veli gibi gönül adamlarına da yer verilmiştir.
Müzemiz de 9 adet oda bulunmaktadır. Bu odalar sırasıyla;

1-Ferhat ve Şirin

Ferhat o dönemin en ünlü nakkaşlarından yani ahşap süslemesi yapan şahıs. Mehmene Banu Sultan, kız kardeşi için konakta bir oda süslettirmek ister, Ferhat’ı çağırır. Ferhat işi ustalıkla yapar ve o sırada şirini görür aşık olur. Şirini ailesinde ister fakat Mehmene Banu Sultan, kız kardeşi şirini Ferhat’a vermek istemez. Bundan dolayı bir şart öne sürer, nasıl olsa olmayacağını düşünür derki Amasya’nın dağlarını deler şehire içme suyu getirirsen sana şirini veririm. Ferhat da ise öyle bir aşk vardır ki bu aşk güce dönüşür Ferhat başlar dağları delmeye. Aradan zaman geçer. Mehmene Banu Sultan bir duyar ki nerdeyse şehire su gelmek üzere, hemen ninesini yanına çağırıp başka bir plan yapar. Ninesi ile beraber evde un helvası kavururlar tabağa koyup ninesini Ferhat’a gönderir. Ninesi Ferhat’a; ne uğraşırsın ki Ferhat senin çok sevdiğin şirin yaşamıyor artık öldü der. Tabi bunu duyan Ferhat ise o acıyı ve elindeki külingi havaya fırlatır küling Ferhat’ın başına gelir ve Ferhat ölür. Emeline kavuşmuş olan ninesi yine elinde un helvası tabağıyla koşarak şirine gider şirine de Ferhat’ın ölüm haberini verir. Bunu duyan şirin ise kayalıklara koşar Ferhat’ı da o şekilde görünce kendisini sessizce kayalıklardan aşağıya bırakıverir. Bundan dolayı denir ki her bahar mevsimi birinin mezarında kırmızı, diğerinin mezarında ise beyaz gül açar. Aralarında bir kara çalı ot diken biter ki bu ise onları birleştirmek istemeyen Mehmene Banu Sultan  olduğu söylenir.

2-Kerem ile Aslı

Birçok yerde yaşadığı rivayet edilen diğer bir efsanedir kerem ile aslı. Çünkü burada aşk uğruna diyar diyar il il dolaşma var. Karşınızda görmüş olduğunuz kişiler kerem ile aslının anneleri, Kerem’in ailesi İsfahan padişahı,  Aslı’nın ailesi ise onların yanında yardımcılığını ve bakıcılığını yapan keşiş dediğimiz kimse. Normalde çocukları olmaz, iki anne saray bahçesinde bundan dolayı birbirlerine dert yanarken bir veli zat kulak misafiri olur. Kerem’in annesi yanına gelir derki; sana bir fidan vereceğim bunu bahçeye dikeceksin çıkan meyvesini yediğin takdirde dualarla Allah’ın izniyle çocuğun olacak. Fidan bahçeye dikilir aradan zaman geçer kocaman bir ağaç olur fakat bir tane meyve verir. Kerem’in annesi o meyveyi alır Aslı’nın annesiyle paylaşır yerler. Aradan zaman geçer bir elmanın iki yarısı olan kerem ile aslı dünyaya gelir. Çocuklukları birlikte geçer gençlik yıllarında ise birbirlerine âşık olurlar Kerem’in ailesi Aslı’yı ailesinden ister, Aslı’nın ailesi ise gayrimüslim olduğu için kızlarını vermek istemez. Bundan dolayı bir sabah erkenden kalkıp eşyalarını da toplayıp kızlarını da yanına alıp saraydan gizlice kaçarlar. Kerem ise âşıktır. Aşkı uğruna ailesini sarayı arkasında bırakır ve diyar diyar dolaşmaya başlar. Tesadüfen gitmiş olduğu bir ilde ise Aslı’yı bulur ve bir daha bırakmaz evlenirler. Fakat evlendiklerinin gecesi Aslı’nın annesi yine onları rahat bırakmaz Kerem’e öyle bir büyü yapar ki kerem yatağında gömleğini fistanını çıkarmak üzereyken o düğmeler tekrardan iliklenir. Boğazında bir düğümlenme ateş basması hisseder Aslı’dan istemiş olduğu bir bardak su içer ve büyünün etkisiyle yatakta yanar küle döner. Aslı bu olay karşısında aklını yitirir. Kerem’in küllerini süpürge ile bir araya toparlar. Başucunda ağlarken küllerden çıkan bir kıvılcım Aslı’yı saçlarından tutuşturur ve oda kerem gibi yanar küle döner.


3-Leyla ile Mecnun

Arap ülkelerinde yaşandığı rivayet edilen diğer bir efsanedir Leyla ile mecnun. Orada Leyla ile kays diye geçer. Leyla ile kays mektepte birliktedirler birbirlerine âşık olurlar ailesi bu aşkı öğrenip Leylayı mektepten alırlar. Tabi Leylanın mektepten alınmasıyla bu aşk bitmez onlar yine gençlik yıllarına kadar gizli saklı görüşüp buluşurlar. Ta ki ailesi bu aşka dur diyene kadar. Leyla’yı zengin bir tüccarla evlendirmek isterler Leyla ise aile büyüklerine karşı gelemez. Kays ise üzülür elinden hiçbir şey gelmez Leyla’ya uzun sitem dolu bir aşk mektubu yazarak kendisini aşkından çöllere atar. Halk dilinde ise aşkından deli divane oldu diye kays’a mecnun ismi verilir daha sonra mecnun diye anılmaya başlar. Mecnun çöllerde ilerlerken gördüğü kuşa, böceğe, ağaca her şeye Leyla’ya olan aşkını anlatır. Öyle bir aşk vardır ki mecnun’da baktığı her yerde Leyla’sını görmektedir. Tabi ki dedesi bu durumdan rahatsız mecnun’un aklını yitirdiğini derin derin düşünür onu Kâbe’ye götürür dua edip bu dertten kurtulsun diye. Mecnun Kâbe’de aşkının daha çok artması için Allaha dua eder. Bu öyle bir duadır ki zamanlar Leyla’ya olan aşk artık Yüce Allah’a olan aşka dönüşür. Mecnun’un ettiği ah sonucu ise Leyla’nın evleneceği zengin tüccar ölür Leyla ise kendisini çöllere atar mecnunu bulabilmek için. Bir bakar mecnun dua eder vaziyettedir yanına gider dizlerine kapanır fakat nafile. Mecnun artık görmez ve der ki; var git ki Leyla ben artık gerçek aşkı Allah aşkını buldum diyerek Leylayı geri gönderir. Leyla ise buna dayanamaz ve ölür. Mecnun Leyla’nın mezarı başında öyle içi yanarak dua eder ki, Allah onun canını Leyla’nın mezarı başında alır ve o da ölür.

4-Romeo ve Juliet

Roma’nın Verona şehrinde yaşanmış bir aşk hikâyesi, William Shakespeare’inde eseridir Romeo ve Juliet. Karşıda görmüş olduğunuz rölyefteki resim Romanın Verona şehrinde Romeo Juliet adına yapılan bir müze vardır ki orda ki duvarda ki resmin birebir aynısıdır. Karşıda görmüş olduğunuz balkon ise belediye başkanımız Sayın Cafer Özdemir tarafından gelen misafirlerimize ücretsiz resim çekinme imkânı tanıyabilmek için ve Romeo ve Juliet olabilmek için yapılan bir bölümdür. Birbirlerini tanımayan bir bola birbirlerini dansa kaldırmak sureti ile görüp dans ederken de göz göze baktığı anda aşık olan 2 genç, öyle bir aşktır ki öğrenirler aileler kanlı bıçaklı düşman. Yapacak bir şey yok ailelerinden habersiz gizlice kiliseye gider bir rahip eşliğinde gizlice evlenirler. Daha sonra tekrar ailelerinin yanında yaşamaya devam ederler ta ki bu düşmanlığa bir çözüm bulana kadar. Aileler bundan habersiz Julieti evlendirmek ister Juliet ise günah çıkarma vesilesi ile rahip e gidip rahipten yardım ister. Rahip Juliete bir iksir hazırlayacağını nikâh esnasında bu iksiri içip iki saat uyuyacağını etrafında ki insanlar ise onun canına kastettiğini düşünüp bu nikâhtan vazgeçileceği planı yapılır Romeo ya ulaşmak için yola çıkar fakat ulaşmaz. Nikâh zamanı gelir. Juliet iksiri içip kalabalığın arasında uykuya dalar. Etrafında ki insanlar onun öldüğünü düşünerekten onu yüksek bir yere kaldırıp koyarlar. Daha sonra Romeo Juliet’in evlendirildiği haberini alır kiliseyi basar ve Juliet’i o şekilde görünce öldüğünü düşünerek yanına uzanır, yüzüğünde bulundurduğu zehri içip hayatına son verir. Uykuda olan Juliet uyanır. Romeo’yu o şekilde görünce Romeo’nun belindeki hançeri alır kalbine saplar ve oda hayatına son verir.

5-Anadolu Aşıkları

Aşk olurda onları dillerden dillere düşüren ozanlarımız âşıklarımız olmaz mı? Müzemiz evrensel bir müze etrafınızda görmüş olduğunuz gezegenler, üzerine bastığınız yer temsili Türkiye haritası. Sağlamlığı uzun ömürlüğü dayanıklılığı ile bilinen Osmanlı’yı Anadolu’yu simgeleyen çınar ağacımız. Kökleri atalarımız dağları ise bizler ve gelecek nesiller. Yurdumuzun dört bir yanında şairlik ozanlık yapmış gezmiş olduğumuz odalardaki aşkları sazıyla sözüyle bugünlere taşıyan ‘ben giderim adım kalır dostlar beni hatırlasın ‘’ diyen Âşık Veysel, Dadaloğlu, Aşık Mahsuni şerif ve Karacaoğlan.



6-Mimar Sinan ve Mihrimah Hatun

Osmanlı zamanı İstanbulda’yız. Biliyoruz ki Mimar Sinan o dönemin en önemli mimarlarından mimarların şahı. Bir rivayete göre kanuni sultan Süleyman kızı Mihrimah için Üsküdar da bir cami yaptırmak ister. Mimarların şahını yanına çağırarak emreder. Mimar Sinan ise o esnada görmüş olduğu 17 yaşındaki dünyalar güzeli Mihrimah’ı görür, aşık olur. Fakat onu kimselere söyleyemez. Mihrimah sultanın bile asla bu aşktan haberi olmamıştır. Derken kanuni sultan Süleyman kızını Diyarbakır valisi Rüstem paşaya verir. Maşukuna kavuşamamış olan Mimar Sinan ise ona olan aşkını eserlerinde yaşatmaya çalışır. Bundan dolayıdır ki Üsküdar da Mihrimah adına yapmış olduğu camiyi  öyle bir yapar ki kubbeleri bir Mihrimah’ın omuzlarından dökülen saçlarını anımsatırcasına, her tarafı aydınlık olması ise; ona duyduğu aşkı haykırırcasına yapar. Birde Edirne kapının en yüksek tepesine Mimar Sinan kendi imkanlarıyla bir camii yapar ki; o camii de ise yalnızlığını, caminin bir çok penceresi olmasına rağmen içinin boş olması kalbindeki hüznü anlatır. Ve bu camileri yaparken de 21 Mart tarihlerini alır ki 21 Mart tarihinde Edirne kapı Mihrimah camii minareleri arasından güneş batarken ‘mihri’. Üsküdar da yapmış olduğu Mihrimah camii minareleri arasında ayın doğması ‘mah’ Mihrimah’ın ismini simgeler. Yine 21 mart tarihinde güneşin batışı ve ayın doğuşuyla yansıyan ışınlar boğazda bulup gökyüzüne ulaştığında Mihrimah’ın simasını oluşturduğu söylenir. Bu bir tesadüf değil mühendislik harikasıdır.21 martın diğer bir özelliği ise Mihrimah Sultanın doğum günü olmasıdır.


7-Anadolu'da Yavuklu Kültürü

Anadolu’da yavuklu kültürünü anlattığımız diğer odamız. Yavuklu; sevgili, yar eski dilde ise nişanlı namzet demektir. Bir köy hayatı içerisindeyiz, bir tarafta köy evi divanı, sediri, yemek yemiş oldukları sofra, sinisiyle karşımızda ise bir köy meydanı, köy meydanlarında olmazsa olmazlarından çeşme. Genelde köylerde yavuklu olan gençler, büyüklerinin yanında rahat sohbet muhabbet edemezlerdi. Onlara saygısızlık olarak karşılanmasın diye. Bundan dolayı genç kızımız evde su olsa bile kovadaki suyu boşaltıp su doldurma bahanesi ile çeşmeye koşar su doldurmak bahanedir aslında o su dolar taşar onların amacı ise görüşemedikleri yavukluları ile çeşme başında gizli saklı görüşüp muhabbet etme hediyeleşme olayını anlatan odamız. Ve bu odaya gelene kadar aslında yaşanmış olan aşklar dünyevi dünyada yaşanmış kalmış aşklar iken en son gireceğimiz odamız ilahi aşk odamız yani beşeri bir aşktan ilahi aşka yolculuk yapalım.


8-İlahi Aşk 

Kümbeti, Çilehaneyi de andıran odamız,12 ayrı sütundan oluşur. Her bir sütun yılın her bir ayını temsil eder. Bu aylarda yapılan dualar gökyüzüne ulaşarak üzerimize rahmeti bereketiyle yağmaktadır. Bu odaya gelene kadar aslında hep aşktan söz ettik. Aşk aslında Allah’a açılan birer kapıdır. Çünkü aşk; Allah’ın zatına ait bir özelliktir. Allah’ın sırrı ve tecellisinin remzi bu aşkta gizlidir. Anahtar deliklerinden baktığınız zaman göreceğimiz; Hoca Ahmet Yesevi, ve onun öğrencilerinden olan, Hacı Bektaş-i Veli, Mevlana Celalettin Rumi ve yunus emre. Bu kişiler ki bu aşka gönül vermiş, yaşanmışlıkları bizlere ve gelecek nesillerimize örnek olsun anlamında yapılan bir odadır. Bizler bir nevi bu odaya ‘arayan bulur ‘ odası diyoruz. Bu kişiler arayıp Mevla’sını, ilahi aşkı, gerçeği bulmuş olan kişiler. İnsan yaradılışında ki güzellik ve varlığın temelini oluşturur aslında Allah sevgisi. Bundan dolayıdır ki aramaya kalktığımız zaman hepimizin Mevla’sını bulanlardan olmamız temennisiyle diyoruz.  


9-Hediyelik Eşya

Hediyelik eşya reyonumuza hoş geldiniz. Belediyemizin açmış olduğu kültür evlerinde hobi kurslarına ve mesleki eğitim kurslarına katılan ve kendilerine ait hiçbir geliri olamayan kadınlarımızın el emeği göz nuru ile hazırlamış oldukları, sergilendiği ve satışa sunulduğu bölümümüzü gezmektesiniz.

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Barbaros Kızılelma