Zabıt Katipliği Metinleri

 DAKTİLOGRAFİ KİTABI

1. Önemli:
Dünya mağduru olan kimsede dindarlık arama. Çünkü kendini gören Allah’ı göremez. Makam ve mevki elde etmek istersen kimseye hakaret etme ve hakir göz ile bakma. Akıllı kişi büyüklüğün ve yüksekliğin kibirle elde edileceğini aklında geçirmez. Eğer halk senin huyunu beğeniyorsa bundan daha yüce ve şerefli bir rütbe olamaz. Birisi gelip sana kibir taslarsa sen onu büyük görebilir misin? O kişiye büyük diye bakabilir misin? Yüksek bir yere eriştiğin zaman akıllı isen düşkünlere gülme. Çünkü nice nice makam sahibinin düştüğü ve o hakir gördüğün düşkünlerin onların yerine geçtiği hayatta çok görülmüştür. Farz edelim ki bir kusurun yok temiz bir adamsın. Bana kusurlu olduğum için kötü gözle bakıp hakaret etmeye aşağılamaya kalkışma.


2. Önemli:


Barışı korumak kolay bir iş değildir. Bunun için milletler arasında dayanışma gerekir. Bu nedenle devletler birbirleri ile anlaşmalar paktlar yapmaktadırlar. Ancak bu anlaşmalar da hiçbir zaman saldırgan amaçlı olmamalıdır. Barışı bozmak isteyenleri bundan vazgeçirmek için kuvvetli olmak ve birlik içinde bulunmak gerekir. Diğer milletlerin haklarına toprak bütünlüklerine saygılı olmak ve onlardan da aynı saygıyı beklemek şartıyla vatanımızın güvenliğini koruyacak tedbirleri almak ve sulh için harbe hazır olmak prensibini güdüyoruz. Halen dünyada her yıl açlıktan ölen pek çok insanın bulunduğunu görüyoruz. Geri kalmış milletlere kalkınma çabalarında yardımcı olarak; refahı açlık ve baskının yerine geçirmek lazımdır. Devletler vatandaşlarını birbirlerine karşı olduğu kadar diğer milletlere karşı da açgözlülük ve kıskançlık göstermeyecek, kin tutmayacak ve duymayacak şekilde eğitilmelidirler. Tarihteki olayları ve geçmiş kavgaları alevlendirip düşmanlık tohumları ekmemek gerekir. Türk milleti insanlığın düşmanı olanların dışında hiç kimsenin düşmanı değildir.


3. Önemli:


Bizi buraya getirenlerin şimdi bizim misafirimiz oldunuz demeleri beni çok şaşırttı. Gece 9.30 da başlayan sohbet şeklindeki sorguya çekilme, alinin uyarısı sonucunda sabah bitti. Akşama kadar bekleyip bursa ya hareket ettik. Tırnak işareti metin içinde başkasından aktarılan yazı veya kelimelerin başına ve sonuna konur. Önemi belirtilmek istenilen kelimeler de tırnakta yazılır. Kesme işareti ise ek almış özel adlardan sonra konulur. Kısaltmalardan ve sayılardan sonra ek kısım varsa araya kesme işareti konulmalıdır


4. Önemli:


Tarih dersinde Atatürk dersini anlatıp bitirmiş olan öğrenciye çocuğum yalnız bir şeyi söylemeyi unuttun; Türk milletini kim kurtardı diye sordu. Öğrenci de atamız kurtardı paşam diye cevap verdi. Atatürk bu cevabı kabul etmedi. Hayır, çocuğum Türk milletini kendi kanı kurtardı dedi. Atatürk Galatasaray lisesinin sınıf içi sınavında öğrencilerden birisine Nil olmasaydı mısır ne olurdu? Diye sordu. Öğrenci çabuk cevap vermek için birden boş bulunarak heyecanla ve yüksek sesle: hapı yutardı… Dedi. Bu cevap Atatürk ün hoşuna gitti. Atatürk’ün gerekli görmesi üzerine köy okutma davasını ele alan bir köy komisyonu kuruluyor. Uzun müzakereler arasında içinden çıkılmaz bir konunun karşısındayız. Bütün köylerde birer okul açılması kolay fakat bu kadar okula öğretmeni bulmak zor. Buna karşı aramızda çavuşlardan askeri görev yapar gibi köy öğretmenliğiyle mükellef bir kadroyu kurslar açarak yetiştirmek tezini savunanlar çok. Nihayet mesele Atatürk e arz ediliyor. Atatürk konu ile ilgili rapora şöyle yazıyor: Köy öğretmenliği üniversite profesörlüğünden daha güç ve mühim bir iştir. Bu kadar ciddi bir konuyu böyle hafif tedbirlerle çözümlemeye çalışmanız yanlış olacaktır.


5. Önemli:


Atatürk ilmi yetkililere karşı daima hürmetkardı. Bir baloda gece yarısından sonra, izinlerini almaya gittiğimiz vakit kabul salonunda bir zamanlar saçak öptüren padişahların oturmuş oldukları yer tahtının yanındaki bir koltukta oturuyorlardı ve bize hitaben: Şuraya oturun burası padişahlara mahsus taht değil ilim adamlarına mahsus olan bir yerdir, buyurdu. Bu atanın ilme verdiği kıymeti ve veciz kelimelerle anlatılmıştı. Onun insanlığa karşı çok ince düşünceleri vardı. Fazilet ve insanlık prensiplerini etrafına da telkin ederdi


6. Önemli:


Elden geldiğince hızlı konuşulabilir. Konuşurken karşımızdaki ile karşılıklı konuşuyormuş gibi hareket etmek gerekir. Konuştuğumuz karşımızdaymış gibi davranmak yararlıdır. Söyleneni nezaketle ve dikkat dinlenmek gerekir. Konuşanın sözünü kesmek karşılıklı konuşurken söz kesmekten daha sevimsiz bir durum yaratır. Kısa konuşmaya dikkat etmek: Telefonda mümkün olduğu kadar kısa konuşmalıdır. Bu süratle hem kendi vaktimizi ve hem de karşımızdakinin vaktini boşa harcamamış; aynı zamanda hattı da fazla bağlı tutmamış oluruz. Telefon edildiği zaman söylenecekleri kafamızda tekrarlamalı, hatta gerekiyorsa kısaca not etmeliyiz. Aksi halde bazı şeyleri unutmak ve konuşmayı uzatmak durumu doğabilir. Karşı tarafın sorabileceği soruları tahmin edip buna göre hazırlıklı olmak da faydalıdır.


7. Önemli:


Okuldan kaçan birkaç lise öğrencisi bir gün Çankaya civarında ağaçların altına otururlar. Birden karşılarında birkaç kişiyle birlikte Atatürk’ü görürler. Atatürk söyleyin bakayım burada sizin ne işiniz var diye sorar. Öğrenciler müdürden izinli olduklarını söylerler; izin kağıdı soran Atatürk e izin kağıdını gösteremezler. Tarih dersinin müzakeresinden kaçtıklarını itiraf ederler. Atatürk ün kaşları çatılır: Hiç tarih dersinden kaçılır mıymış diye sorar. İçlerinden biri: Kaçılmaz paşam amma kitapların lisanı bize ağır geliyor; anlayabileceğimiz dille bize kitapları verin oturup çalışalım der. Atatürk elini çocuğun omzuna koyar ve oğlum istediklerinizin hepsi olacak amma her şeyin birden yapamayız. Sıra beklemek lazım. Tarih ve dil üzerindeki çalışmalar da devam ediyor. Biz inkılapları yaptık devam ettirmek de sizin vazifeniz. Haydi, bakalım şimdi doğru okulunuza der.


8. Önemli:


Tarih milletlerin yükselme ve gerileme sebeplerini ararken; birçok siyasi, askeri, toplumsal sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok ki bütün bu sebepler toplumsal olaylarda etkindirler. Fakat bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselişiyle, gerilemesiyle ilgili ve bağlantılı olan milletin ekonomisidir. Tarihin ve tecrübenin tespit ettiği bu gerçek bizim milli hayatımızda ve milli tarihimizde de tamamıyla meydana çıkmıştır. Gerçekten Türk tarihi incelenirse bütün yükselme ve gerileme sebeplerinin bir ekonomi meselesinden başka bir şey olmadığını anlaşılır. Tarihimizi dolduran bunca başarılar, zaferler yahut mağlubiyetler, çöküşler ve felaketler bunların hepsi meydana geldikleri devirlerdeki ekonomik durumuzla ilgili ve bağlantılıdır. Yeni Türkiye’mizi layık olduğu seviyeye yükseltebilmek için mutlaka ekonomimize birince derecede önem vermek mecburiyetindeyiz. Çünkü zamanımız tamamen ekonomi devresinden başka bir şey değildir.


9. Önemli:


Harpler milyonlarca insanın ölmesine, milyonlarca insanın yersiz yurtsuz kalarak sefalet içinde, acılar içinde kalmalarına neden olur. Barış, milletleri refaha ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur. Fakat her zaman barışı bozmak ve başka milletlerin haklarını çiğnemek isteyenler bulunacaktır. Böyle kötü niyetlilere ilk andan itibaren de bütün milletlerin karşı çıkması, karşı çıkma mevzuunda dayanışma içinde olması gerekir. Çünkü barış bir defa ele geçirilince korumak için daima özen ve dikkat ister. Milletler arası siyasi güven ortamının gelişmesi için ilk ve en önemli şart da bütün milletlerin, hiç olmazsa barışın korunması fikrinde samimi olarak birleşmesidir diyebiliriz.


10. Önemli:


Düşündüm ki bu Türk oğlu, altı asırdan beri türlü rastlantıların kasırgaları önüne düşerek; bir boğuşma cihanının yaralarına, uçurumlarına, denizlerinde, çöllerinde yuvarlanmıştı, O koca tarihin bu hırpalanmış yolcusu, türlü afet ve musibet çukurlarında onur, şan ve şeref tepelerine tırmanmış; dizleri parçalanarak, tırnakları koparak, bu tırmanılan yerlerden bir kaza darbesi ile taşlara çarpıp çarpıp düşmüş; daima kalkarak yeni baştan dimdik durmağa çalışarak, tutunacak bir kaya parçası, yapışacak bir ağaç kütüğü aramıştı. Ve gülü diken olan o kızgın yemen çöllerinden Arnavutluk taşlarına ve acem ellerinden Girit sularına kadar altı asırdan beri kumlara, buzlara, denizlere kanını akıta akıta bereketli bir kaynağın o bitmez tükenmez kereminden her zaman taze bir kuvvet ile fışkıran; o al kanının çileli çizgileriyle şanla ve şerefle dolu o kahraman hikayesini yazmıştır.


11. Önemli:


Bir ailenin fertleri birbirlerini sevip sayarlar. Bir konuda anlaşamazlar ise birbirlerini kırmadan konuşup anlaşmazlığı giderirler. Millet dediğimiz topluluk da büyük bir aileye benzer. Bu büyük ailenin fertleri sayılan vatandaşlar da birbirlerini severler sayarlar. İnsanların aynı fikirde ve inançta olmaları düşünülemez istenemez. Amma vatandaşlar milletin refahı ve mutluluğu, Türklüğün yüceltilmesi vatanın bütünlüğü gibi ana amaçlarda milli birlik ruhu içinde oldukları için diğer ayrılıklar düşmanlık nedeni olamaz. Bütün milletlerde, aynı şekilde, medeniyet ailesinin fertleri gibidir. Her milletin örfü, adetleri, dini ve dili farklı olabilir. Ancak mutlu ve güvenli yaşama isteği yönünden milletler arasında bir fark yoktur. Milletler de çıkabilecek anlaşmazlıkları birbirlerine saldırmadan ve düşman olmadan halledebilirler. Eğer insanlık yönünden düşünülür ise harbin galibi veya mağlubu olmaz; Kaybeden insanlık olur. Bu nedenle yurtta ve dünyada sulh istiyor sulhun korunması için çaba gösteriyoruz. Bütün milletlerin de yurtta sulh cihanda sulh ilkesine uygun olarak hareket etmeleri halinde, bunun insanlığın ve medeniyetin refahı ve ilerlemesine etkili olacağına inancımızı daima koruyoruz.


12. Önemli:


Bir buluttan denize bir damla su damladı. Denizin büyüklüğünü, uçsuz bucaksızlığını gören damla çok utandı ve şöyle dedi: Denizin bulunduğu yerde ben kim oluyorum? Doğrusuna bakılacak olursa o varken ben yokum. Su damlası kendisini hakir gördüğünden sedef onu bağrına basıp naz ile besledi; felek de onu öyle yükseltti ki padişahların taçlarına layık bir inci oldu. Gurura kapıl demem amma özünü, kendini küçük görerek ümitsizliğe de hiç kapılma. İnsanın kendini eksikliğiyle ve yeteneğiyle tanıması gerekir. Hiç kimse kusursuz olamaz. Onun için kimi kusurlarına bakıp da kendini haksızlık etmeyesin.


13. Önemli:


Büro işlerini yapanlar, işin konusuna ve genişliğine göre değişik sayıda olacaktır. Bir banka ile ticaret işletmesi veya bir fabrikanın çalıştırmak isteyeceği büro elemanları, bunların sayıları çok farklı olacaktır. Hatta aynı çeşit malları üreten iki fabrikada bile, büro işlerini yapanların aynı becerilere sahip olması beklenmez. Muhasebe memurunun görevi, dosya ve kağıt memurunun görevleri, muhaberat memurunun görevi; daktilografın, stenografın, sekreterin görevleri de bu iş bölümü nedeniyle birbirinden ayrılmıştır. İlk önce aynı tür işleri yapanlara verilecek isim ve unvanları ana bölümler halinde sıralamak ve sonrada her bölümdekilerin unvanlarını belirlemek gerekir. Ayrıca buna dayalı olarak da geniş açıklamaların, ayrıntıların belirlenmesi karışıklıkları önleyecektir.


14. Önemli:


Konuşma, yazışma ve duyguları anlatma aracı dildir. Bir milletin dili, anlatım yönünden zengin, fertlerin birbirlerin kolaylıkla anlayabilecekleri kadar sadeyse o milletin fertleri arasında milli bağ da o derecede kuvvetli olur. Bir milletin yaşama tarzı olan kültür de ancak zengin bir dil ile ilerler, yayılır. Birbirinin konuştuğunu tam olarak anlayan ve duygularını da aynı dille paylaşın fertlerin meydana getirdiği toplumlar birlik içinde olurlar. Birlik içinde olan toplumlar kuvvetli olacaklarından dirlik içinde olurlar ve bağımsızlıklarını korurlar. Yabancı kelimelerden arındırılmış, eski yeni ikiliğinden ve zıtlığından kurtarılmış, herkesin anlayabileceği, milletin benimseyeceği bir dil, milli duyguların kuvvetlenmesini sağlar. Türk dili şuurla işlendiği takdirde ilmin ve fennin gelişmelerine uyum saylayabilecek bir yapıya sahiptir. Yeryüzünde kültür ve kelime alış verişinden dolayı, içinde hiçbir yabancı unsur taşımayan arı dil bulunmasa da sağlık durumu tam olan her dil, kendisini yabancı saldırıya karşı korur; çünkü dili yapan insan değildir; insana milli özelliğini veren dildir.

15. Önemli:



16. Önemli:


Bir iş yazısı, birkaç kez okumaya gerek kalmadan anlaşılacak şekilde yazılmalıdır. Cümlelerin açık ve kelimelerin de okuyacak olanın bilgi ve kültür durumuna uygun olmasına özen gösterilir. Okuyacak olanın bunları anlayamamak ihtimali varsa, yeteri kadar açıklama yapılabilir. Açıklamalar, bilmeyen birisine ders veriyormuş gibi değil de tabi olan bir tonda ve şekilde yumuşak olarak yapılmalıdır. Özlülük az kelimeyle fakat açıklığı bozmadan yazmak demektir. Ancak söylenmesi gereken her şeyin mutlaka yazılmış olması icap eder. Böylece mektup kısa fakat eksiksiz olur. Eğer bu kurala uyularak iki sayfalık mektup yazılmışsa bu özlü sayılabilir. Fakat gerekli kelime kısıntıları yapılmadan yazılan bir sayfalık bir mektup için, uzun yazılmış denebilir. Kelimeleri azalmakla mektup, açıklığından ve inceliğinden kaybediyor ise yazı özlü değil, kısa yazılmış demektir. Özlülükle kısalığı karıştırmamak gerekir. Kelime tasarrufu ile beraber, gerektiğinden ve okuyucunun isteğinden fazla bilgi vermemek de gözden uzak tutulmalıdır. İyi yazar okuyucusuna gerekli en çok bilgiyi vermeye çalışan fakat okuyucudan en az zamanı alan yazardır. Bazı kimseler özlü mektubun kuru ve kaba olduğunu düşünür. Fakat özlü bir mektup nezaket ve incelikle ilgili kelimeleri de taşır. Esasen özlülük inceliğin bir türüdür. Az kelimeyle çok şey anlatarak daha açık ve etkili olunur. Zaten okuyucu ne demek istenildiğini çabuk öğrenmek ister.


17. Önemli:


Anlaşılabilir bir yazı sadece açık ve özlü değil, aynı zamanda iyi düzenlenmiş olmalıdır. Fikirleri önemine göre sıraya koymamız gerekir. Yazıyı okuyanın yazılanı anlayabilmesi için düşüncelerimizin bir noktadan diğer noktaya gelişmesini de izleyebilmesi gereklidir. Bunu sağlamak için verilen bilgiler ve mesaj birbirini tamamlayıcı bir nitelikte ve sırada olmalıdır. Bunun için de yönlendirici ve fikirleri bağlayıcı kelimeler kullanılması gerekir. Bunlar bir cümleyi diğerine veya bir paragrafı öncekine bağlayabilen kelimelerdir. Bu itibarla, böylece, diğer taraftan, ilk olarak, ancak bununla beraber… Gibi kelimeler bağlantıyı sağlar. Böylece okuma ve anlama kolay olur. Bir yazıyı bir daireden veya firmadan diğer bir daire veya firmaya da yazılmış olsa, bu yazıyı yazmış olan da okuyacak olanda aynı sonuçta bir kişidir ve canlıdır. Bu nedenle yazar okuyacak olanı bir insan olarak görüp ona göre de yazmalıdır. İş yaşamında kuruluşlar genişledikçe şahısların insan değil de bir alım veya satım makinesi olarak görülmesi durumu, çoğu kez ortaya çıkmaktadır. Bu yanlışa düşmemek için kişileri birer ünite olarak görmekten kaçınılmalıdır. Bunun için de kendimizi okuyucunun yerine koyabilmeliyiz. Onun isteklerinin, hislerinin neler olabileceğini, kendimizi de onun yerine koyarak, düşünmeliyiz. Bu nedenlerle, mektup aynı zamanda sempatik, içten, yardım edici ve onun problemini halledici nitelikte olmalıdır.


18. Önemli:


Okuyucuya önem verme ve ona yardım etmeye çalışma nezaket kuralının temelidir. Nezaket yazının hem dilinde ve hem de okuyacak olana karşı alınan tavırda olmalıdır. Okuyucu kendisine yardımcı olma isteğinde bulunduğumuzu, mektubun biçeminde yani üslubundan hissetmelidir. Okuyucuya zaman ve emek kaybettirmemek de bir nezaket kuralıdır. Sattığımız bir malın, gönderildiğini bildiren bir mektup yazıyorsak, bunun alıcının eline ne zaman geçebileceğini bildirmemiz okuyucuyu düşündüğümüzü gösterir. Yakında malı alacaksınız demek yerine; beş gün sonra, ayın dördünde gibi, daha yararlı bilgi vermek de karşımızdakini düşündüğümüzü, ona nazik davrandığımızı ortaya koyar. Bir neden bildirmek açıklama yapmak da okuyucuyu önemsediğimizi belli edecektir. Eğer istenilen mal ya da hizmet bizde üretilmiyorsa, nerede bulabileceğini belirtmek de uygun olur. Nezaket, iyi ilişkilerin kurulmasına, kurulmuş ilişkilerin devamına yardım eder. Gerek istediğinde; lütfen, özür dilerim, teşekkür ederiz ve kutlarız gibi kelimeler yani nazik bir dil kullanılması da iyi ilişkiler için yardımcıdır. Nazik yumuşak bir dille yazılmış ve okuyucuyu ön planda tutan ona yardım etmeyi amaçlayan bir mektup nezaket kurallarına uygun olarak yazılmış demektir.














19. Önemli:


Özlü olabilmesi için kısa yazılan mektuplarda bazen önemli bir hususun unutulduğu olur. Mektupta bütün bilgiler tam olarak verilmelidir. Bu bilgiler kısa, fakat tam olarak yazılmalıdır. Bazı kez alınan bir siparişte noksan hususlar bulunabilir. Yazar siparişi verenin bu eksikliğini, onun neyi istemiş olabileceğini çıkarmaya çalışarak giderebilmeli ve gereğini ona göre yerine getirilmelidir. Bize gelen mektup tamam olsun olmasın, bizim mektubumuz eksiksiz olmalıdır. Aldığımız bir sipariş mektubunda kaç beygirlik güçte motor istenildiği belirtmemiş olabilir. Eğer birçok motor var ise biz o alıcı için uygun olduğunu sandığımız motor ile ilgili bilgi verebiliriz. Özlü yazmaya çalışmakla beraber okuyucunun istediği ya da istenmesi muhtemel olan hususları eksiksiz yazmalıyız. Açık olarak belirtmemekte yarar görülen biri durum yoksa bütün gerekli detayları bildirmeliyiz. Bunlar fiyat, gönderme tarihi, ödeme tarihi gibi konular olabilir. Gerekli özel bilgileri vererek şüpheli nokta bırakmayarak okuyucuyu memnun etmek amacını gütmeliyiz. Kusursuz insan olamaz; fakat kusursuz mektup olur. Noksansız yazma; özenen özenli olan insanların hayat tarzının kağıttaki izdüşümüdür.


20. Önemli:


Kağıtlar hep aynı şekilde katlanıp zarfa konursa, açan için kolaylık sağlanmış olur. Uzun zarfa konulacak mektup aşağıdan yukarıya olmak üzere iki kez katlanır; başlıklı kısım geride kalır. Geride kalan başlıklı kısmın yarım santim kadar uzun olması, buradan tutulmasını kolaylaştırır. Dört köşe zarflarda kağıdın her iki katlanışında da arkada yarım santim kadar bir fazlalık bırakılır. Mektup pencereli zarfa da konulabilir. Pencereli zarfların üzerine adres yazmaya gerek yoktur. Yazıların yanlış zarfa konması da önlenmiş olur. Bu tür bir zarfa konacak kağıt, pineli olarak ve adres kısmı önde kalacak şekilde katlanır. Adres zarfın şeffaf olan penceresinde okunur. Pencereli zarflara konulacak yazılarda, adresin yazılacağı yer çizgi ya da noktalarla belirtilir; zarfa uyum sağlanır.


21. Önemli:


Etkili mektup tabii olmalı; okuyanın bildiği, okurken rahat edebileceği kelimeler seçilmelidir. Eğer yazı fazla detaylı fazla teknik veya ağdalı bir dille yazılmışsa okuyanın anlaması zorlaşır. Okuyucu böyle bir dil kullanırsak gösteriş yaptığımızı ve yeterli fikir ya da bilgimiz olmadığı içir uzattığımızı düşünür. Genellikle konuşurken kullandığımız dil bir mektubun üslubu olmalıdır. Bir yazının okuyucunun dikkatini dağıtacak ya da normal okuyuş şeklinde değiştirmeye zorlaşacak söz ve deyimlerden arınmış olması gerekir. Abartılmış kelimelerden ve anlatımdan da kaçınılmalıdır. Biliyoruz ki iş yaşamında yazıyla açıklanan fikirlerin çoğunluğu sadedir, basittir. İşte bu durum saklanmak istenir. Okuyanın bizimde basit olduğumuza hükmedeceği sanılır. Fikirlerimiz derin, kıymetli ve önemli olduğunu ispatlamak için abartılmış, ağdalı, fazla teknik kelime ve deyimlerin kullanılması yersizdir. İlk bakışta doğru gözüken fakat dikkat edildiğinde gerekli olmadığı anlaşılan; güneş doğudan doğar gibi sözler ve fikirler yazılmamalıdır. Abartılmış dil kullanmamak kendimize ve okuyanlara karşı içten olmayı gerektirir. Bazen kanuni veya diğer nedenlerden ötürü teknik kelime kullanılabilir. Okuyucunun anlamda zorluk çekeceğini sanıyorduk açıklama ya da tanımlamayı tabii bir tonda belli etmeden yapmak gereklidir.


22. Önemli:


Bir topluluk içinde bulunan birimlerin çokluğunu, miktarını belirleyenler kelimeye sayı denir. Rakam bu sayıları göstermeye yarayan sembollerdir. Sayı kelimeye rakam da harfe benzetilebilir. On kuralında on tane rakam kullanıyoruz. Bu rakamları Hintliler 2 ve Araplar da 7 yüzyılda kullanmaya başlamışlardır. Araplardan da 9 yüzyılda Avrupalılara geçmiştir. Ondalık kesri de Hintliler bulmuşlardır. Rakam yanlışlarını görebilmek, bulabilmek daha zordur. Rakam yanlışlarının olumsuz etkisi kelime yanlışlarından fazla olur. Kelime yanlışı sevimsiz görünür. Rakam yanlışı ise karışıklık yaratır. Bu nedenle dikkatli özenli denetleme gerekir. Denetleme sırasında sağ elimizin işaret parmağı ile yazı taslağından, Sol elimizdeki kalemle de makinedeki kağıttan izleyip karşılaştırma yapmak gerekir. Kalemi kağıda değdiriyormuş gibi yakından tutmak, kalemi biraz yavaş hareket ettirerek ağır okumak çok yararlıdır.






23. Önemli:


Mektupta ilk etki çok önemlidir. İlk cümleye başlamak zordur. İlk cümleyi herkes okur, ilgilenir; fakat bu cümle etkisizce arkasını getirmeyebilir. Okuyucu mektubu açınca kafasından geçen ilk soru şudur: Acaba bu mektup ne hakkındadır? Bu neden ilk cümle bu soruya cevap vermelidir. Mesela; şimdi bahar geldi artık tatil için plan yapmanın zamanıdır diyeceğimize; güzel bir tatil geçirmek arzumuzun gerçekleşmesine yardımcı olacağını sandığımız kampımızın özelliklerini aşağıda bilgilerinize sunarız demek daha etkili olur. Açıklamaların bulunduğu kısımda ise aktif cümleler kullanmak, pasif cümle kullanmaktan daha etkilidir. Örneğin; satışlar hakkındaki özel raporunuz alınmıştır diyecek yerde, satışlar hakkındaki özel raporunuzu aldık demek, daha etkilidir. Edilgen cümleler şu hallerde kullanılır: Monotonluğa düşmenin önlenmesi; yazarın işi yapanı bilmemesi, işi yapanın önemli olamaması, işi yapanın açıklanmak istenmemesi. Bitiriş kısmında bazı hususlara dikkat edilir. Mektubu okuyucuyu harekete geçirecek ondan istediğimizi belirtecek bir cümleyle bitiririz. Eğer mektup biraz uzun ya da teknik ise ve her şey açıklanmış, istenmiş bulunuyorsa son kısım özetleme için yazılabilir. Artık yeni bir fikir ileri sürülmez; açıklama yapılmaz.


24. Önemli:


Dil kişinin duygularını açıklamasını, diğer kişilerle yakınlaşıp bağlantı kurmasını sağlar. Bütün milletleri var, eden onların sürekliliğini sağlayan son derece önemli unsurlardan biri de dildir. Dil bir medeniyet olayıdır. Ancak bir medeniyetin kurduğu dil, başka bir medeniyetin düşündüklerini söyleyemez; söylemeye de yetmez. Kaderciliğin hâkim olduğu en hayati olaylarla din buyruklarının içice bulunduğu ve tenkitçi düşünceye de yer vermeyen bir medeniyetten uzaklaşılmıştır. Bunun yerine din ile devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı, hür ve ilmi düşünme imkanlarının bulunduğu, tenkitçi düşünceyle yeniliklere sürekli açık olan bir medeniyete geçilmiştir. Türk milleti ülkesinin yüksek bağımsızlığını korunmasını bildiği gibi dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtararak medeni dünyadaki yerini almıştır. Milletimiz dil bütünlüğünü sağlayamamış olsaydı cumhuriyetimizin sürekliliği de tehlikeye düşebilirdi. Dilin milli ve zengin olması milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili dillerin en gelişmişlerinden ve en zenginlerindendir. Artık konuşurken ve yazarken kullandığımız dil ortaktır. Bu ortaklık her an her yerde ve her şekilde anlaşabilmemizi ve okuyup yazmada güçlük çekmememizi de sağlanmıştır. Dilimiz gelişmiştir ve gelişecektir.


25. Önemli:


Osmanlı devletinin pek kısa zamanda nasıl olup da o kadar büyüdüğünü ve cihanın en büyük imparatorluklarından biri durumuna geldiğini şu hikaye en güzel şekilde açıklar. Devletin ilk kuruluş senelerinde bir gün tosun ismindeki küçük bir çocuk akşamüstü evine dönerken kırda tek başına kalıp meleyen bir kuzu görür. Kuzuyu kucaklayıp eve getirir. Anası kendisine ait olmayan bir malı alan oğlunu azarlar ve sabah olur olmaz kuzuyu götürüp sahibine teslim etmesini ister. Çocuk ben kuzuyu çalmadım; başıboş buldum sahibini nasıl bulayım derse dinletemez. Faziletli Türk anası kuzuyu kucaklayıp çevredeki mandıraları dolaşırsın der. Annesi olan koyun yavrusundan uzak kaldığı için mutlaka acı acı melemektedir. Sen de nerede böyle bir ses duyarsan yavruyu gösterirsin. Eğer annesi ise onu yalamaya bu da ona sokulmaya başlarsa sende o zaman bırakır gelirsin. Küçük tosun kan ter içinde dolaşıp öğleye doğru Rum tekfurunun konağının önünde duyduğu meleme sesiyle kuzunun anasını bulur. Birbirine kavuşan ana ile yavrunun bu mesut buluşma ve koklaşmalarını seyredip ayrılır. O sırada tekfur çocuğu izlemektedir. Bu millette kadını ile çocuğu ve çocuğuyla bu kadar fazilet bu kadar mertlik ve dürüstlük varken şüphesiz ki eninde sonunda bütün bu topraklara sahip olmaları haklarıdır diye düşünür ve birkaç gün sonra Osman beyle kucaklaşarak onun hizmetine severek girer.


26. Önemli:


İlk çağlarda trampa ekonomisine bir göze atarsak büro çalışmaları denecek bir etkinliğin söz konusu olmadığını, ticaretin Pazar denilen yerlerde bizzat yetiştiriciler tarafından bir malla başka bir malın değiştirilmesi suretiyle yapıldığı görülür. Kapalı ev ekonomisinde de aynı durum vardır. Yanlış olarak insanlar aza kanaat etmeye şartlandırılmıştır. Herkes kendi yağı ile kavrulmayı, başkalarının ürettiği mallara ihtiyaç duymayarak yaşamayı düşünmektedir. Böylece işlerin bürolardan idaresine dolayısıyla da büro etkinliklerine hiç lüzum duyulmadığı açıktır. Fakat dünya nüfusunun artması ve toplum halinde yaşayan insanların birbirlerine muhtaç olduklarını anlamaları sonucunda ticaret, pazarların tekelinde kalmaktan kurtulmuş ve dükkanlar ticarethaneler doğmuştur. Devletlerin ve izlenen politikaların da bu gelişmede rolü büyük olmuştur. Çalışma hayatı ve ticaret kişisel olmaktan kurtularak karmaşık bir hal almış, gelişen ve genişleyen işlerin birçok insan tarafından yapılması gerektiği anlaşılmıştır. Bir işte çalışan çok sayıda insanın gelişi güzelliği bırakarak organize edilmiş guruplar halinde ve büro denilen kapalı yerlerde daha da verimli çalışabilecekleri fikri de bu tarihi gelişimin bir sonucu olmuştur. Bugün modern toplumların büro çalışmaları ise her gecen gün gelişmekte, çalışanı yormadan en yüksek verimi elde etmek için gereken bazı tedbirler tam olarak alınmaya çalışılmaktadır. Bu arada büroların hızla makineleşmekte oldukları görülmektedir.


27. Önemli:


Binlerce yıl önceki atalarımız, paralarını ceplerinde taşıyamıyorlardı ve cüzdan yerine de hamal kullanmak zorunda idiler. Bodrum un o güzel kıyılarındaki dünyanın ilk sualtı müzesizinde bulunan, yüzlerce kilo ağırlığındaki bronz paralar bizlere bunu göstermektedir. Mal değişiminde malların bedelini değerli maddeler ile ödemek ihtiyacı, para kavramının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bugünkü şekline en yakın paraları, milattan evvel yedinci yüzyılda batı Anadolu da Lidyalıların kullandığı biliniyor. Romalılar para basma işini daha ileri götürerek altın paraları ortaya çıkardılar. Ancak altın yumuşak bir maden olduğu için elden ele dolaşırken veya keselerin içinde sürtünmeden dolayı çabuk aşındığı için bunu biraz önleyebilmek için kenarlarına tırtıl yapmışlardır. Osmanlılarda ilk sikkeyi Orhan gazi kestirmiştir. Ünlü bir tarihçi diyormuş ki düşman basmaktan sikke basmaya fazla vakit ayıramayan sultan Osman devrinde kullanılan paralar Selçuklu paralarıdır. Orhan gazinin kestirdiği sikkeler gümüşten yapılmıştır. Sikke akça ve mangır adıyla anılan Osmanlı paralarında önceleri gümüşle bakır karışımı kullanıldı. İlk altın sikkesini Fatih sultan Mehmet kestirdi. Para adını taşıyan ilk Osmanlı sikkeleriyle mangır yerine geçen kuruş adını taşıyan paralar, dördüncü murat devrinde dolaşıma çıkarılmıştı. Lira adı ise ilk defa üçüncü Ahmet devri sikkelerinde kullanıldı. Kaime adını taşıyan, daha sonraları kayme şekline dönüşen ilk kağıt parayı ikinci Mahmut bastırdı.


28. Önemli:


Şehri akşamüstü sis basmıştı. Sis haliç yolu ile gelmiş, önce manavlar, çatanalar, köprüler, sonra kuleler, mağazalar kaybolmuştu. Liman düdük sesleri içindeydi. Vapurlar acı acı bağrışmışlardı. Sonra bir sessizlik. Işıklar yayılıverdiler. İçim sevinç dolu. Başını kuma sokan deve kuşu misali rahattım. Limana baktım, sular uçuyordu. Cebimden oltayı çıkardım. Kararım kesin idi. Balık tutacak sonra satacak, akşamları da balıkların parası ile içecektim. Aldım naylon oltayı, uzunca taktım zokayı. Parlattım çakımla. Koydum istavrit iğnesini ve saldım denize oltayı daha sis basmadan etrafı. Kıpırdamadı bile. Oltacının verdiği cıva ile parlattım zokayı, yine bana mısın demedi olta. Bende vazgeçtim balık tutmaktan. Geldim, dayandım elektrik direğine. Sonra indim oturdum köprü altında. Jiletle bir istavritten iki yaprak kestim. Saldım yaprak yeşili köprü altı suyuna. Herkes toplanmış bakıyordu. Garip bir utanma geldi bana. Balık tutamaktan utanacağıma, balık tutmamaktan utanıyordum. Perişan çocuk bunların tuttukları lüfer mi, ağabey dedi. Lüfer dedim. Sen şu benim oltayı biraz tutsana. Gidip bir simit aldım geldim. Oltayı vermek istedi. Kalsın, kalsın dedim. Ben biraz da dinleneyim. Üç dakikada iki balık daha tutuverdi.


28. Önemli:


Orduda ve halk arasında Mustafa kemal adı tamamen yayılmıştır. O her tarafta bozgunlar verdiğimiz, her taraftan çekildiğimiz korkunç harp yıllarında karanlık içinden yol gösteren bir yıldız gibi parlıyordu. Bu şöhretini bile çekemeyenler, o zamanlar çıkan resimli bir harp dergisinde, Mustafa kemal in basılmak üzere bulunan resmini çıkartmak emrini verdiler ve onun yerine, alman generalinin resmini bastılar. Ne var ki artık onun dehasına, karakter kuvvetine, yiğitliğine inanmayan da kalmamıştı. O nişanlarını ve madalyalarını ordu ve halk saygısını politika yollarından değil, şerefli meslek ve ahlak başarılarıyla kazanıyordu. Savaş içindeki sefaletler ve cephelerdeki bozgunlar halkı ve aklı erenleri, iktidardan soğutmuş olduğundan gönüller harp politikasının ve başta olan hükümetin muhalifi de olduğunu bildikleri Mustafa kemal e dönmüştü. Resmi edebiyat elinden geldiği kadar onu unutturmağa ve gölgede bırakmağa uğraşıyordu. Fakat o ölüm günlerinde bu büyük askere görev vermekten de kimse kaçınamıyordu. Oysaki o vazife aldıkça başarıyor ve yeniden parıldıyordu.






30. Önemli:


Kış, “ her yanına yerleşebilmek için rüzgarlarını poyraz, yıldız poyraz, mystro, dumana, gün doğusu, batı karayel, karayel şeklinde seferber ettiği zaman; öteki yakada yaz daha henüz pılını pırtısını toplamamış, oldukça mahzun göçmen gibi bir kenara oturmuştur. Gitmekle gitmemek arasında sallanır bir halde, elinde pasaport, çıkınında da üç beş altın bekleyen bu güzel yüzlü taze göçmen kızını benden başka bu adada seven hemen hiç kimse yoktur, diyebilirim. Övünmek için değil. Artık herkesin yeni başlayacak olan altı yedi aylık soğuk hayata kendini şimdiden hem alıştırmak ve hem de hazırlamak için bir şeyler yapmaya çalıştığı bu tür günlerde ben; tembelliğim hep kaçanı kovalayan huyumla yazın, o taze göçmenin peşine düşmüş, onu yakalamaya çalışmışımdır. Nerede yakalar isem orada kucaklaydı veririm onu. Kimi bir çamın gölgesinde durgun ve güneşsizdir. Kimi ise çimenlikte bütün eski heybetiyle daha yeni başlamıştır. Daha yazın parça parça, liyme liyme, bohça bohça eşyalarıyla gitmek için fazla telaş etmediği o yakada hiç ev yoktur. Yalnız bir tek kır kahvesi vardır. Bu kır kahvesinin tahta masaları üstünde karıncalar gezer, sinekler kahve fincanının etrafına bir iner bir çıkar. Etrafta sesler artık kesilmiştir.


31. Önemli:


Nasrettin hoca, yedi asırdan beri dünyaya gülen o koca adam. ona her yerde bir beşik ve her devirde bir mezar gösterilir. Amma o bunlardan hangisinde sallandı büyüdü? Bu gün de nerede yattığını Allah bilir. Bizim bir bildiğimiz, bir duyduğumuz var o bu gün bir kolu doğuda, bir kolu batıda ve ruhu ebedilikle bir başlatır. O bu dünya durdukça duracaktır. Bu ne sihirdir, ne keramet; ne de şöyle bir el çubukluğu marifet. Nasrettin hocayı bu ölmezliğe eriştiren gülen yüzü, tatlı dilidir. Biri gönlün yaylası, biri de yaylanın güneşidir. Zaten adam dediğin ya yüzünden belli olur ya sözünden. Kötü adan acı soğan sözlü ve kara bulut yüzlüdür. Bu kara gülmezlerin yüzlerinden düşen yüz parçaya bölünür. Saya yağı ile yağlar, çakır dikenli dağlar. Halbuki iyi adam tatlı dilli güler yüzlüdür. Bu güleç yüzlü adamların yüzlerinden nur mu dedin nur akar. dillerinde de bal mı bal damlar. Hele de hocanın ne gözünde bir karartı vardır ne de yüzünde bir morartı; alnının ortası bile güleç ve şendir. İlle de dili alimallah kaymak çalıverir balın üzerine. Gayrı onun sözüne, sohbetine, dediklerine doyulur mu? Hanları hanümanları cümle alemi ağzına baktırır. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Onunda huyu bu dobra konuşmak. Bir laf dilinin ucuna geldi mi öyle vezir vüzera gibi yut gitsin etmez. Lakin parmağım gözüne kör kadı hesabı değil, şöyle tam yerine ve dengine getirir ve taşı da gediğine öylesine güzelce oturtuverir.


32. önemli:


Ferdin fikri hayatındaki hürriyet haklarında birisi de vicdan hürriyetidir. Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, intihap ettiği dinin icabetini yapmak ve ya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz. Vicdan hürriyeti mutlak ve taarruz edilmez. Ferdin tabii haklarının en mühimlerinden biri tanınmalarıdır. Medeniyetin geri olduğu cehalet devirlerinde fikir ve vicdan hürriyeti tahakküm ve tazyik altında idi. İnsanlık bunda çok zarar görmüştür. Bilhassa din muhafızlığı kisvesine bürünenlerin hakikati düşünebilenler, söylenebilenler hakkında reva gördükleri zülüm ve işkenceler insanlık tarihinde daima kirli facialar olarak kalacaktır. Türkiye cumhuriyetinde her reşit dinini intihapta hür olduğu gibi muayyen bir dinin merasimi de serbesttir. Yani ayin hürriyeti masundur tabiatıyla ayinler asayiş ve umumi adaba mugayir olamaz. Siyasi nümayiş şeklinde de yapılamaz. Mazide çok görülmüş olan bu gibi hallere artık Türkiye cumhuriyeti dahilinde bilumum tekeler ve zaviyeler ve türbeler kanunla set edilmiştir. Tarikatlar lağvolunmuştur. Şeyhlik, dervişlik, çelebilik, halifelik, falcılık, büyücülük, türbedarlık vs irtica membaı ve cehalet damgalarıdır. Türk milleti böyle müesseslere ve onların mensuplarına tahammül edemezdi ve etmedi.


















33. önemli:


Atatürk yüksek zekalı bir insan olduğu için şartlar olgunlaşmadıkça fikirlerini ortaya atmaz; zamanı gelmemiş ise ortaya atılmazdı. Yoksa çoktan harcanıp gideceğine şüphe yoktu. Sabretmeyi, günü beklemeyi bilmiştir. Atatürk ün ideali ne idi? Bu ikiye ayrılabilir. Memleketi ve milleti için idealleri tam manasıyla medeni bir Türkiye ve medeni bir Türk idi. Zaferleriyle ve inkılaplarıyla bunu sağlamıştır. İnsanlık için idealı harpsiz ve bütün milletlerin kardeşçe yaşayacakları bir dünyanın yaratılması idi. Yurtta barış cihanda barış; onun sözüdür. O bu sözünde samimi idi. İlk dünya savaşından sonraki idareciler sivildirler. Fakat mareşal üniforması giymişler ve ölünceye kadar da üniformalarını çıkarmamışlar. Milletlerini savaşa hazırlamışlardır. Atatürk ise asker ve mareşaldi. Zaferden sonra üniformasını çıkardı, sivil elbise giyindi. Daima barış anlaşmaları ve barış tertipleri yaptı. Hatay gibi canını sıkan bir vatan meselesini bile barış yolu ile halletmek, Türk kanı döktürmemek için kendini yordu. Bu da hastalığını ağırlaştıran bir sebep olmuştur. Atatürk esir milletlerin kurtuluşlarını her zaman desteklemişti. Bir sabah şafak söküyordu. Atatürk şimdi doğacak güneşe bakın dedi. Ufukta günün ilk ışıkları belirlemişti. Şimdi günün ağardığını nasıl görüyorsam; uzaktan bütün şark milletlerinin uyanışlarını da öyle görüyorum dedi. Atatürk istiklal savaşı kazanarak şark milletlerini uyandırdı


34. önemli:


İnsanlar giderlerini gelirlerine göre düzenlemek ve yapmak zorundadırlar. Bir çocuğumuzun geliri çok çeşitli olan ihtiyaçlarımızın tamamen temin edilmesine yetmez. Sağlığımı korumak ve gerekli kaloriyi alabilmek için zorunlu ihtiyaçlara yeteri kadar para ayırmak zorundayız. Bunun için bir gider planı hazırlanması ve bu plana göre harcamaların kaydı ve izlenmesi gerekir. Ufak bir iş yeri sahibinin işe başladıktan bir süre sonra koyduğu sermayenin dağılan durumunu bilmesi gerekir. İşte bu kimse elinde mevcut para ve malı hesaplamakla sermaye durumunu iyice tespit edemez. Bu tacirin veresiye yapmış olduğu alış verişlerden alacaklarını ve borçlarını şahıs kıymet ve miktar olarak izlemesi, alacakları arasında tahsili şüphelileri bilmesi gerekir. Alış verişlerden hasıl olan karı veya zararı ve giderleri basit bir şekilde ortaya çıkarması gerekir. Bunun içinde belgeler düzenlemek, defterler üzerinde kayıtlar yapmak zorunda kalır. Gerekli belgelerin düzenlenmesi ve defterler üzerinde kayıtların yapılması, muhasebe işi ve konusudur. İşletme genişleyip iş hacmi artınca da iş bölümü yapılması ve memur muhasebeci, veznedar gibi elamanlar alınması, muhasebe düzenlenmesi, yapılması zorunluluğu doğar. Yapılan işlemlerin hesap planına dayalı ve metotlu olarak; kayıt takip ve kontrol edilmesini sağlamak muhasebenin ve işletmelerin mali ekonomik ve hukuki durumları hakkında sağlıklı ve tam bilgi edinilmesini sağlamak muhasebecinin amacı olmakta; bu amaca erişebilmek için çalışılmaktadır.


35. Önemli:


Türk dilinin özündeki zengin hazinenin gün ışığına çıkarılması, bütün Türk milletinin başta gelen milli görevlerindendir. Bu görevi gerçekleştirme yolunda ilk adımları Türk dil kurumunun kurulması ve dil kurultaylarının düzenlenmesiyle atan Atatürk, Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın dikkatli olmasını vurgulamış. Dil konusunun herkesi ilgilendirmesi gereken bir devlet meselesi olduğuna dikkati çekmiştir. Atatürkçülük te Türk dilinin sadeleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için her yayın vasıtasından faydalanmalıyız. Her aydın hangi konuda olursa olsun yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise ahenkli güzel bir hale getirmeliyiz. Türk dilinin kendi benliğine kavuşması, zenginliklerinin ortaya çıkarılması ve sadeleştirilmesi yolunda devletin öncülüğünde başta Türk dilini en iyi kullanması gereken aydınlar olmak üzere her türlü yayın araçlarıyla çaba gösterilmesi gerekmektedir. Dil konusunda bilinçli çalışmalar yapılarak Türk dilinin yabancı dillerin etkisinden kurtarılması, dilde var olan zenginliklerin araştırılarak ortaya çıkarılması milli bilinç ve kültürel bağımsızlık açısından zorunludur.


















36. Önemli:


Atatürk ün ideali milletin kendi kendisini idare etmesiydi. Millet kendi iradesine tam olarak sahip olmalı idi. Millet iradesi mukaddesatçı medrese takımının ve irticacın Allah adına baskısından kurtulmalıydı. Milletin vicdanı ve kafası hür olmalıydı. İşte Atatürk bütün otoritesini; millet iradesini ve inancını kendi diktaları altında bulundurmakta direnen bu sınıfa karşı kullanmıştır. O benim siyasi hayatımda bir taraflı olarak her zaman aradığım ve arayacağım temel; laik cumhuriyettir demiştir. Bu nedenle ilk çıkarılan inkılap kanunlarından biri öğretimin birleştirilmesi kanunudur. Atatürk eğitim ve öğretimin birleştirilmesi ilkesinin hemen uygulanmasını lüzumlu görüyoruz; bu yolda gecikmenin zararları ve bu yolda acele etmenin ciddi ve derin yararları kararı çabuk almamızı gerektirmektedir, demiştir. Türkiye’nin maarif siyasetini her derecesinde açıkça ve hiçbir kuşkuya da yer vermeyen kesinlikle ifade etmek ve uygulamak gerekir; bu siyaset her manasıyla milli olmalıdır diyerek, eğitimde birliği sağlamanın önemini belirtmiştir. Bu kanunla bütün ilim ve öğretim kuruluşları milli eğitim bakanlığının idaresine bırakılmış, medreseler ve okullar bu bakanlığa devredilmiş ve bağlanmıştır. Din uzmanları yetiştirmek üzere ilahiyat fakültesi, hitabet ve imamet gibi din hizmetlerinin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetiştirilebilmesi için ise ayrı okullar açılması yetkisi de yine bu kanunla milli eğitim bakanlığı’na verilmiştir.


37. Önemli:


Mustafa kemal bu işi de başardı. Ankara da komisyona yeni bir yazı alfabesi yapma görevini verdi. Herkes düşünüyordu; bir millet yazısını nasıl değiştirebilir? Ne kadar zamanda değiştirebilir? Ne düşündü arkadaşlar süre meselesi için diye sordu. Beş yıl diyen var, on beş diyen var. Birkaç sene okullarda iki yazıyı bir arada öğretmelidir. Önce yarımşar sütundan başlayan gazeteler de beş yılda bütün gazeteyi kaplamak üzere yeni yazı ile basılan kısımlarını artırmalıdırlar; diyorlar. Yüzüme baktı ve çocuğum, dedi; bu ay üç ayda olur, ya da hiç olmaz. Gazetenin yeni yazı kısmını hiç kimse okumaz. Herkes sadece eski yazıyı okur. Bir harp bir buhran çıktı mı, inkılap da düşer, demiş idi, Sarayburnu parkında bir gece halka bu inkılabı da haber verdikten sonra yola çıktı. Yer yer dolaştı halka öğretmenlik etti. Sonuçta bir iki sene içinde yeni yazıyla okuyup yazanların sayısı eski yazı ile okuyup yazanları geçti. Sonra dil konusunu ele aldı. Mustafa kemal büyük bir tarihi ve bağımsız bir dili olmadan bir milletin büyük olmayacağını bilirdi. Türk dil kurumunu dil konusu, dilin işlenmesi ile görevlendirdi. Eskiden Türkçe hiç yeni bir kelime, yeni bir terim türetemezdik. Geçmişin gelenek ve görenekleri içinde dağılış ve batış kaderine boyun eğen Türklük bu inkılaplarla gelecek zamanlara doğru kanat açmaya başlıyordu.


38. Önemli:


Şimdi öğleden sonra saat dört. İkinci gazze muharebesinin üçüncü ve son gününü bitirmek üzereyiz. Düşman son hücuma kalkacak. On birinci bölük, siperinde günü telaşsız geçirdi. Sonra düşmanın en şiddetli hücumlarını püskürttü. Barut ve demirden kürelerin müthiş bir patlayışı var. Ansızın geniş bir saha kalın dumana boğulur, güneşin ziyası söner; sonra açılan dumanın altında düşman dalgalarının boşluğu görülür; düzgün kıtalar sendelerler ve telaş gösterirler. Bir bomba siperin önündeki toprağa düştü. Ve yanlış toz kalktı. Bir er fırlayıp bombayı omzuna aldı ve düşmanın bir saniye kesilmeyen ateşi altında siperine döndü. Bu sefer bomba hakiki hedefini de buldu. Tarih böyle kahramanların ismini yazmaz; fakat Gazze muharebesinin son gününü görenler on birinci bölüğün ismini unutmazlar. Bir çok kıtamız sonradan aynı siperde çarpıştı. Amma hepsi siperi on birinci bölük siperi ve küçük tepeyi bomba tepesi diye andılar. Haziranın en ziyade sıcak günündeyiz. Düşman mermilerinden bazıları ölçülecek. Nefere emrettim ve nefer hiç tereddütsüz siperden çıktı, topçu ateşi ve makineli ateşi altında; kocaman yirmi dörtlük bir gemi topu mermisini kazması ile çıkardı.


Mermiyi ölçüp karargahıma dönerken kendi kendime hep bu neferi düşünüyordum. Çünkü bu adam o top ateşi ve yeri yalayan piyade ateşi altında, muhakemesiz ve sendelemeksizin hayatını feda etti ve hiç bezginlik göstermeksizin öyle bir iş yaptı ki bunun faydası da zararı da onun kendisi için meçhuldü.










39.Önemli:


Çizelge yaparken satırlara aralıklı olarak nokta konulabilir. İlk satırın son harfinden sonra bir kez aralık çubuğuna vurulup nokta konulur; tekrar aralık çubuğuna vurulup nokta konularak sıra noktalara devam edilir. Bütün satırlardaki noktaları alt alta getirmek için birinci satıra konulan ilk noktanın, bölmeli cetvelde hangi sayının hizasına geldiğine bakılır. Sayı tek ise diğer satırlarda da ilk noktalar tek sayı hizasından; çiftse çift sayı hizasından başlanarak yazılır. Eğer bir satırda aralık çubuğuna vurulduktan sonra ilk nokta denk gelmiyorsa, bir kez daha aralık çubuğuna vurulduktan sonra yazılmış olur. Bu süratle bütün satırlardaki noktalar alt alta gelmiş olur


40.Önemli:


Her zamanki gibi bu kez de o’nun dedikleri doğru çıktı. Düşman ordusu başlarında kralları olarak geldikleri yerlere döndüler. Meclis bu zafer üzerine Mustafa kemale gazilik unvanını ve mareşallik rütbesini verdi. Gazi Mustafa kemal Sakarya da çarpışan askerlere bir beyanname yazdı. Askerler kurtuluş için yaptığınız bu savaştan çok daha önceleri sizi başka meydan muharebelerinde de tanımıştım. Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninki kadar temiz seninkinden sağlam askere rastlamamıştım. Her zaferin mayası sendedir. İnancınla ve imanınla hiçbir korkunun yıldıramadığı demir gibi sağlam ve temiz kalbinle düşmanı nihayet alt eden büyük gayretin için minnet ve şükranımı söylemeyi nefsime en aziz borç bilirim. Sizin gibi komutanları askerleri olan bir milletin yabancıya köle olması mümkün değildir, diye yazdı. Sakarya artık savunma vuruşmalarının sonu idi. Düşman bir daha taarruz edemeyecekti. Çekildiği hatlar karşısında toplanmak ve son darbeyi indirmek lazımdı. Düşman son hücumda aldığı bütün yerleri bırakıp çekildi.


41. Önemli:


Gurur tahtında oturup tahammülü olmayan bir kimse hükümdarda olsa tacı ona haramdır. Savaşta sebat göster demem de öfkelendiğin vakit öfke ve gazap gösterme derim. Akıllı kimse tahammül eder. Asıl akıllılık hışımlanmamaktır. Çünkü sabırsızlık ve hışım insana bir düşmandır; pusudan bir kere fırladı mı ne insaf kalır, ne din kalır ne de Allah korkusu. Bu gök kubbe altında öfke gibi bir koca dev görmedim. Ondan melekler bile ürküp kaçarlar. Öfke baldan tatlıdır derler. Öfkeye ve gazaba kapılmak kolaydır, insana tatlı gelir. Sonunda ise yaralanırsın; pişman olursun ya da kalp kırarsın.


42. Önemli:


Okullar sadece bilgi aktaran, ilim veren kuruluşlar olamazlar. İnsanlığa hürmet, millet ve memleket sevgisi, şerefli ve bağımsız yaşama isteği de okulda öğretilir. Bilgili ve feyizli olarak yetişen gençler, bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman, onu kurtarmak için takip edilmesi uygun olan doğru yolu da okulda öğrenirler. Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların da aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır. Bunu sağlayan okuldur. Ancak böylece her türlü teşebbüsün mantıklı sonuçlara ulaşması, başarıya erişilmesi mümkün olur. Rehberimizin daima müspet ilim ve teknik olması lazımdır. Memleketi ilim, kültür, ekonomi ve imar sahasında yükseltmek, milletimizin kabiliyetini geliştirmek ve gelecek nesillere; sağlam, değişmez ve olumlu bir karakter vermek gerekir. Bu da öğretmenle öğrencinin bilgiyi, doğruyu aramada, bulmada aynı arzu ve heyecanı duymalarıyla sağlanır. Milletimiz çok büyük fedakarlıklarla bağımsızlığını kazanarak bu cumhuriyet idaresini kurdu. Cumhuriyet; disiplin, çalışkanlık, doğruluk, fikir ve vicdan hürriyeti, hakimiyetin kayıtsız şartsız millete olması gibi prensipler üzerine kuruludur. Eğitim sayesinde de fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli insanlar yetiştirilebilir. Ancak böyle yetişmiş insanlardır ki fazilet rejimi olan cumhuriyet hürriyeti koruyabilirler. Eğitim bir süs ve başkalarına üstünlük taslama ve hükmetme vasıtası veya medeni bir zevk olamaz. Eğitim medeni hayatta başarılı olmayı sağlayan pratik, kullanılması kolay ve mümkün bilgileri veren, anlayış kazandıran, en doğru şekilde düşünmeyi öğreten, milli şuuru kuvvetlendiren bir vasıtadır. Eğitim toplumun ihtiyaçlarına cevap vermeli ve çağdaş olmalıdır. Kalkınmanın, medeniyet yolunda başarıyla ilerlemenin sırrı; aklın ve ilmin yol göstericiliğidir. Ancak bilim milletlerarası, eğitim ise millidir. Eğitim milli olduğu takdirde bir milleti hür, bağımsız, şanlı ve yüksek bir cemiyet haline yaşatır. Türk milletinin varlığıyla, birliğiyle ve hakkıyla çelişen bütün yabancı unsurlarla savaşmanın lüzumuna her Türk vatandaşı yürekten inanmalıdır. Cumhuriyete ve bağımsızlığımıza karşı olan her türlü fikir ve ideolojiyle savaşmak zorundayız. Savaşma da yalnız topla tüfekle olmaz. Bunun için gerekli


Sekreter amirinin sağ koludur. Ve bu durumda da amirinin yapmaya vakit ve imkan bulamadığı işleri yapar. Tipik bir sekreterin iş saatinin başlamasından önce büroya gelmesi ve amirinin masasının koltuğunun temiz olmasını, dolma kaleminde mürekkep bulunmasını, kalemlerinin yontulmuş olmasını, sigara tablasının temizlenmiş olmasını sağlamakla başlayan günlük işlerini gözden geçirelim. Ayrıca bütün bunların çalışma saatinden evvel yapılması gerektiğini de unutmayalım. Bundan sonra sekreter kendi masasına gider aynı temizlik kontrolünü bu kez kendisi için yapar. Sonra da dikte alabilmek için stenografi defterini temiz bir sayfa çevirmek ve tarih atmak suretiyle hazırlar. Takvimini, randevu bloknotunu kontrol eder ve amirine günlük mühim işleri hatırlamak üzere notlar yazarak masasının üstüne bırakır. Kullanılacak malzemelerin yeterli olmadığına ve küçük kasanın durumuna bakmak gibi gündelik işlerine devam eder. Telefon konuşmaları olduğu takdirde herhangi bir konunun özünü kavrar; bu konuyu çabuk ve doğru olarak not eder ve telefonda düzgün ve ahenkli bir sesle konuşur. Amir geldiği zaman bir gülümseme ve nazik bir günaydınla karşılar. Telefon mesajlarını alır ve günün randevu ve çalışma programını uygulamaya koyulur. Mektupları açmadan önce gözden geçirerek kişisel olanları ayırır. Öbür mektupları dikkatle açar. Mektubun eki varsa mektuba iliştirir. Mektuplardan istenen bilgi varsa dosyalardan çıkarır. Hepsini amirine götürür. Amir sekretere dikteler verir. Sekreter bunu bildiği için dolma kaleminin ve yedek kalemleri ile not defterini hazır tutar. Dikteden sonra mektupları yazar; diğer yazı işlerini yapar. Çevirme yaparken veya mektup yazarken yazım ve dilbilgisi kurallarına dikkat eder. Eğer gerekiyorsa mektuplardaki hesapları denetler. Bu işi yapabilmesi için dört işlemin nasıl yapıldığını. Yüzdelerin ve karların nasıl yazıldığını ve ondalıklarla kesirlerin nasıl kullanıldığını bilmesi gerekir. Bazı mektupları da sadece amirinin verdiği bazı açıklamalara dayanak kendi kendine yazar. Bütün bunları nezaketle ve siyasetle yapmaya çalışır. Sekreter büroya gelenlere karşı da çalıştığı müessesenin temsilcisi sayılır. Çalışma saatlerinden sonra yazı makinesini temizler, örtüsünü örter. O gün tamamlanamayan işleri takvime yazar. ve böylece günlük çalışmasını bitirir. İşlerini yaparken iş hakkında iyi ve temel bir anlayışının olması gerekir. İş hayatında geçen esas terimlerin anlamını kavraması gerekir. İşin nasıl yürüdüğünü ve ne amaçla kurulduğunu bilmesi kavraması lazımdır. Okuma yazma ve hesaba ait temel ve yeterli dilbilgisi olmalıdır. Heceleme, noktalama işaretleri, dilbilgisi hakkında bilgisi olmalı ve düzgün bir el yazısıyla yazabilmelidir. Konuşması gerek şahıslarla konuşurken ve gerekse telefonda her zaman ahenkli ve nazik olmalıdır. Sekreterin bu genel becerilerden başka her şeyden evvel bir çok teknik becerileri de olmalıdır. Doğru ve hızlı olarak yazı makinesinde yazmak, stenoyla hızlı olarak not almasını bilmek, dosyalama ve muhasebe kuralları hakkında bilgi sahibi olmak, mektupları düzenleyebilmek kabiliyeti ve basit büro idaresi. sekreterlerin işten çıkartılmalarında en baştaki neden kişilik zayıflığıdır. Bir amir; sekreterin daktilografi ve stenografisindeki ufak noksanlara göz yumabilir. Fakat sekreterin direktiflere uygulamasını; hatasız düzenli bir çalışma planlamasını bilen uysal, sadık ve her şeyden önce yerinde söz söylemesini ve hareket etmesini bilen ihtiyatlı, temkinli, nazik ve hoş görünüşlü bir şahsiyet olmasını ister. Sekreterler genellikle büro işleri üzerinde ve bunların çeşitlilikleri üzerinde tecrübe kazanmışlardır. Sekreterliğe başlamadan önce stenograflık muhasebe memurluğu, daktilograflık dosya memurluğu ve bir çok başka görevlerden terfi etmişlerdir. Sekreterin sorumluluğu geniştir; tam belirli de değildir. Bu nedenle çok özen gerektirir. Yalnız seçkin bir beceri yetenek, eğitim ve deneyime sahip olan memurlardır ki ehliyetli bir sekreterin nasibi olan kazanç ve itibara da erişmiş ve iş hayatında mutluluğu tatmış olabilirler.


44. önemli:


Büyük küçüğe kadın erkeğe el uzatır. Büyük ya da kadın el uzatmazsa karşısındaki kendiliğinden el uzatmamalıdır. Tanışmalarda tebessüm edilir. Bir ziyafet sofrasında bir hanım, eğer tanımadığı bir erkeğin yanına düşerse ismini vermeden onunla konuşur. Erkek isim verirse kendisi de ismini söyleyebilir. Yolda veya bir taşıtta selamlaştığınız bir kimseyi yanınızda bulunana takdim etmeyiniz. Sokakta rastladığınız bir tanıdık ile konuşurken beraber yürüdüğünüz bir şahıs var ise onun sizden birkaç adım ötede beklemesi uygundur. Kadınla yürüyen bir erkek yanındakinden izin alıp durmazsa karşıdan gelen yalnız erkek kesinlikle durmamalıdır. Erkek kadını sağına alarak yürür. Sağ taraf tehlikeli ise kadın sola alır. Bazı yerlerde sigara içilmemelidir. Hasta ve çocuk yanında yatak odasında kapalı yerlerde büyüğün huzurunda cenaze töreninde misafir karşılarken ya da misafir gidilen yere girilirken asansörde ve ibadet yerlerinde yolda bir bayanla yüründüğü ya da konuşulduğu zaman erkek de sigara içemez. Bir hanımın sokakta sigara içmesi yakışık almaz. Genç bir erkek akraba olsun yabancı olsun şapka çıkarmadan genç bir bayana selam veremez. Şapkasını çıkaran ayrıca başını eğerek selam vermez. Toplu yerlerde çiklet çiğnenmez. Tiyatroda koltukta oturanların önünden geçip yerinizi almaya giderken; yüzünüzün ve vücudunuzun sahneye dönük olması gerekir. Yani sırtınız geçtiğiniz sırada oturanlara dönük olarak dar yolu geçip yerinize oturmuş oluyorsunuz.


45. Önemli:


Dünya işleri ile din işlerini birbirine karıştırmak dönen dünyayı durdurmaya kalkışmak demektir. Dünya döner durmaz. Onun üzerinde yaşayıp da duran milletler ise yürüyenlerin ve ilerleyenlerin kölesi olurlar. Laik düşünce benimsenmeden ve laiklik gerçek anlamıyla uygulanmadan gerçek insan olmaya ileri toplum olmaya çağdaş devlet olmaya imkan yoktu. Türk inkılabında laiklik sosyal hayatı kökten değiştiren, toplumun bütün kurumlarına dini yönden bağımsızlık kazandırmayı amaç edinen bir hareket olmuştur. Medeni milletler önünde saygınlık kazanmak isteyen Türk milletinin çocuklarına vereceği eğitimi mektep ve medrese namında birbirinden büsbütün başka iki çeşit kuruluşa teslim etmeye katlanabilir miyiz? Eğitim ve öğretim birleştirilmedikçe; aynı fikirde ve aynı zihniyette kişilerden meydana gelecek bir millet yaratmaya imkan aramak; olmayacak şeylerle abesle uğraşmak olmaz mı? Çağdışı bir eğitim düzeni olan medrese eğitiminin değiştirilip eğitimimizin laik ve ilerici esaslara göre kurulması da Cumhuriyeti başarıya götüren bir yol olmuştur. Türk milletini kalkınmış duruma getirmek onu sağlam bir bünyeye kavuşturmak eğitim ve öğretime çok önem verilmesine bağlıdır. İşte bu nedenle eğitim ve öğretimin birleştirilmesi okul-medrese ikiliğinin kaldırılması laikliğin eğitime uygulanması demektir. Büyük meselemiz en medeni ve en mutlu bir millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu yalnız kurumlarında değil düşüncelerinde de temelli inkılap yapan Türk milletinin dinamik bir ülküsüdür.


46. Önemli:


Merkez bankaları kredileri düzenlemek, para basmak yani banknot çıkarmak ve gerektiğinde banknot çekmek suretiyle para kıymetine ve o yoldan bütün malların değerine etki yapabilmek durumunda bulunan bankalardır. Bu bankalar yalnız memleketin iç ticaretine değil, dış ticaretine de etki yapmakta kesin bir role sahiptirler. Merkez bankaları bir bankalar bankasıdır. Bu nedenle merkez bankaları senedat ve kambiyo işlerinde bütün bankaları kendi politikalarını izlemeye zorlayabilmek ve bütün para piyasasına hakim olabilmek görevini de taşımaktadırlar. Bugün her memlekette para piyasasını merkez bankaları denetlemektedir. Devlet daha çok demokrat memleketlerde siyasal bir çok baskıları karşılamaktadır. Her taraftan devletin kredilerle sanayi ve ticaret hayatına yardım etmesi, tarıma kooperatiflere kredi vermesi beklenmektedir. Devlet elindeki bir bankayı siyasetin baskılarından, isteklerinden kurtarmak güçtür. Kar amacına dönük olmayan ve giderlerini bütçe üzerine yükseltebilen bir bankadan istenebilecek yardımların hududu yoktur. Hemen daima sermayeyi donduran bu gibi işler ise mevcudu seyyal bir durumda tutmak zorunda bulunan bir banka için oldukça büyük bir riziko sayılır.


47. Önemli:


İnsanoğlu binlerce yıldan beri bildiği ve yediği ekmeğe tarihin her çağında en kutsal değeri vererek bunu çeşitli şekillerde ifade etmiştir. Ekmek çok tanrılı devirlerde bile kutsal değerini korumuştur. Çok eski çağlardan beri ana besin maddesi sayılan buğdayın yeryüzündeki tarihi kesin olarak bilinemiyor. Ancak insanların bu bitkiyi tanıyıp cevherini bulması ve bundan nimetlerin en büyüğü, en kutsalı olan ekmeği elde etmesi altı, yedi bin yıllık bir geçmişe dayanıyor. Taş devri insanları ekmek yapmasını bilmiyorlardı, fakat buğday tanelerinin tadını almışlardı. Taneleri çiğ olarak ya da kızgın taşlar üzerinde kavurup yemekte idiler. Sonra bu taneleri haşladılar. Daha sonra ise taneleri pişirdiler, suyunu süzüp kurutmaya da başladılar. Tarihte ekmeğin ilk kez ne zaman çıktığı da bugün kesin olarak bilinmiyor.Ancak Babillilerle Mısırlıların Milattan Dört bin yıl önceleri hamura maya katarak ekmek yapmış olduklarını ise bugüne dek bulunan kalıntılardan öğrenebiliyoruz.


48. önemli


Kamusal yazılar Türkiye Cumhuriyeti resmi dairelerince haberleşme amacıyla yazılan yazı türüdür. Resmi yazılar şekil bakımından iş yazılarına çok benzer. Ancak hitap ve saygı kısımları bulunmaz. İmza bölümü blok mektuplarınkine benzer. İç yazılarından farklı olarak, gereği için kısmı vardır. Bu kısımda yazıda bahsedilen işi yapacak olanlar belirtilir. Gizlilik derecesi sayfanın başına ve sonuna; çok gizli, gizli, özel, kişiye özel, hizmete özel şeklinde yazılır ve damgalanır. Öncelik ve çabukluk dereceleri de başta ve sonda yazı ile veya damga ile belirtilir. Resmi yazılar, yazan ve gönderilen makamın derecesine göre değişen belirli ifadelerle belirtilir. Kısa resmi yazılar, ufak ara değişiklikleriyle yarım sayfaya yazılır.


49. Önemli:


Bir hanımın, hiçbir yerde erkeğin solunda oturmaması gerekir. Otomobilde de bu kural aynıdır. Şayet otomobili şoför kullanıyorsa araba sahibi arkada, direksiyonun arkasına düşen yere değil; önü açık, boş kalan yerin hizasına oturur. Yemekli vagonda, bayanlar trenin gidiş yönüne yüzleri dönük olarak otururlar. İki hanın yan yana oturur. Bayan tekse pencere kenarında oturur. iki arkadaş karşı karşıya otururlar. Yapamayacağınız bir şeyi yaparım demeyin; vaade bulunmayın. Önemli ya da önemsiz, eğer bir söz vermişseniz, sözünüzü mutlaka tutun. Yaşamın daha anlamlı olması için, görgü kuralları insanlara yardımcı olur. Görgü kurallarına uymak, aşırı kibarlık veya çıtkırıldımlık değildir. Uzun bir zaman süresince oluşan bu kurallar, denemelerin sonucudur. Görgü kuralları memleketten memlekete farklılıklar gösterebilir. Ancak hepsindeki öz aynıdır. Bu da yasamayı daha kolay ve topluma uyumlu duruma getirmek ve insan sevgisi yaratmaktır. Kuralları; görüp, yaşayıp, okuyup öğreniriz.


50. Önemli:


Önceden izin verme kuralı, bütçenin onaylama işlemiyle ilgilidir. Yasama meclislerince, onaylama yolu ile önceden izin verilmemiş ise onaylanması bu meclislere ait olan hiçbir bütçe yürürlüğe giremez. Vergi, resim, harç adı altında özel kanunlarla tahsil edilmesi gereken devlet gelirlerinin bir kuruşu bile alınamayacağı gibi, devlet giderlerinin önlenmesi de mümkün olmaz. Bu kural, artık o derece genelleşmiştir ki önceden onaylama yeni ve modern bütçe tariflerinin için yer almıştır. Uygulama yılından önce onaylanan bütçeler üstünde yıl içinde yapılması gerekli olan değişikliklerin de yine bu kurala uyularak, önceden tasdike tabi tutulmak suretiyle, meclislerden izin alınması da gereklidir. Mali yıl içinde ek tahsisat alınması, fasıllar arasında aktarma yapılması ancak meclislerden önceden izin almakla kabil olur. Bizde de anayasa, bütçe ve muhasebe konularında , bu kuralın uygulanmasıyla ilgili hükümler bulunmaktadır. Bu tür kurallar meclislerce titizlikle gözetilir.


51. Önemli:


Dört bin ve daha yukarı Romen rakamlarını yazmak için sayının üzeri çizilir Romen rakamı yazılıp üzerine çizgi çizilir silindiri ters yöne ve iki diş çevirip sekiz üzerindeki çizgiyle sayının üzeri çizilir ve silindir eski yerine döndürülür küçük Romen rakamları alfabenin küçük harfleriyle yazılırlar küçük Romen rakamları kitapların önsöz giriş gibi kısımlarında ve başlıkları numaralamada kullanılır küçük Romen rakamları dışında Romen rakamlarının hepsi büyük harf tuşuna basmak suretiyle yazılır Arabi rakamlar ise küçük harfte yazılır bunların birbirine karıştırılmaması gerekir Arabi rakamla on iki şeklinde yazılır yazmak tamamen yanlıştır bunu küçük harflerle şeklinde yazarsak yanlış olur çünkü bu okunacaktır bu hususlara çok dikkat edilmesi gerekir.


52. Önemli:


Günümüzden dört yüz yıl kadar önce, Piza şehrinde bir kilisede yapılan ayin sırasında, tepeden sarkan avizenin sallanmakta olması, çok kimsenin pek dikkatini çekmemişti. Hele başlangıçta daha geniş bir açıklık içinde salladığı, sonra sallantı yavaşladıkça açıklığında küçüldüğü, ancak bu geniş açıklığın da, dar açıklığında aynı eşit zamanlar içinde olduğu, yalnız bir kişinin dikkatini çekiyordu. Bu Galileo Galilei adındaki genç bilgindi. Bu avizenin sallantısı ile aynı uzunluğa ve aynı kitleye sahip tüm sarkaçların salınma sürelerinin eşit olduğu teorisini bulmuştu İzokran adı verilen bu teori, saatin ortaya çıkmasını sağlamıştı. Bu teoriyle ortaya çıkan pandül bu davayı halletmişti işte. Yaşadığı zamanı ölçme ve değerlendirme, insan zekasını en çok uğraştıran bir konuydu. Milattan yaklaşık bin yüz yıl önce Çinliler güneş saatini ortaya çıkardılar. Güneş saati basit bir çubuktan ibaretti. Güneşin durumuna göre, verdiği gölge ile zamanı anlıyorlardı. Bu alet yeryüzünde ilk saat olmuştu. Milattan altı asır önce Asurlular bu konuda başka önemli bir adım atarak su saatini buldular. Bu sistemde yetersiz kaldığından kum saati bulundu. İnsanlar mumdan ve urgandan da saatler yapıp zamanı ölçmeye çaba göstermişlerdi.










54. Önemli:


Atatürk gençliğin aşkı ve elden tutucusu idi.en genç yaşta bakanlar onun devrinde iktidara geldiler.bir gençte yetişme kabiliyeti görünce onu bu vatanda kendi kadar büyütmek için bütün imkanlarını kullanırdı bütün ümidi gençlikte idi nutkunun sonunda türk cumhuriyetini gençliğe emanet etmiştir son zamanlarda Hatay davası onun başlıca derdi idi. O yüzden uyumaz hasta hasta uzun yolculuklara çıkar milleti harbe sokmaksızın yabancılar elindeki bu Türk toprağını vatanına katmak isterdi. Bir akşam umumi yerde rastladığı Fransız büyük elçisine yine bu meseleyi açmıştı. Bir ara beni üzüyorsun dedi Türkçe söylemişti salanda bu sözü duyan bir genç ayağa kalkarak Atatürk sen üzülme arkanda biz varız diye bağırdı. Atatürk başını sesin geldiği yana çevirdi. yüzünde bir sevgi açılışı vardı gözlerini gence ve arkadaşlarına dikerek biliyorum çocuğum bunu bildiğim için böyle konuşuyorum dedi bir geçit töreninde cumhuriyet okullarından yetişen gençleri gördükten sonra o akşam sofrada düşebileceği tehlikeden bahsedenlere Mustafa kemaller yirmi yaşındandır demişti o her gençte kendini görürdü


55. Önemli:


Cetvel yapma düzeni şaryonun hareketini ve istenilen yerde durmasını sağlar bu düzeni kullanmak bize zaman kazandırır bir çizelgedeki sütunların arasındaki boşluk için her satırda sekiz on kez aralık çubuğuna vurmak her paragraf başında yedi kez aralık çubuğuna vurmak zaman alır halbuki bu düzeni yani tabülatör düzenini kullanmak istenilen noktaya şaryoyu bir anda getireceği için bize zaman kazandırır şaryoyu durak yapmak istediğimiz yere bazı makinelerde ise bir ilerisine getirip cetvel yapma tuşuna basarsak durak yapılmış olur tabülatör hareket tuşu veya çubuğu da şaryonun durak yapılan yere kadar hızlı bir şekilde hareketini sağlar cetvel silme tuşu ise yapılan durağı ya da durakları ortadan kaldırmakta kullanılır bir durağı silmek istersek hareket tuşuna basarız şaryo durak noktasında durunca da silme tuşuna basarız ve böylece o durağı silmiş oluruz.

Barbaros Kızılelma